28 Eylül 2015 Pazartesi

AMAÇ ALLAH'IN HOŞNUTLUĞUNU KAZANMAKTIR

  

De ki: "Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum." (Zümer Suresi, 11)

İnsanın, Yaratıcımız olan Allah'ın sonsuz kudretinin farkına vardıktan sonra O'nu unutarak bir yaşam sürmesi, kendisini kandırmasından başka birşey olmaz. Allah'ın insandan istediği, O'nun rızasını hedeflemesi ve O'nun için yaşamasıdır. İnsanı yaratan, ona rızkını ve herşeyi veren, ona sonsuz olan ahireti verecek olan Allah'tır. Bu düşünülüdğünde, insanın başkalarının hoşnutluğunu kazanmak veya nefsini tatmin etmek amacıyla yaşaması büyük bir nankörlüktür. Bu nankörlüğün cezası ise ebedi cehennemdir.

İşte insan bu gerçekle karşı karşıyadır. Ya hayatını Allah'ın rızası üzerine kuracak ve böylece O'nun rızasını ve cennetini kazanacak ya da cehenneme giden bir yolu seçecektir. Üçüncü bir seçim hakkı yoktur. Bir ayette bu gerçek çok açık şekilde şöyle ifade edilir: 

Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 109)

Kuran'da emredilen güzel ahlak da tamamen Allah rızası üzerine kuruludur. Örneğin, Allah'ın beğendiği bir tavır olan fedakarlık, şayet karşılığında bir beklenti veya bir gösteriş gayesi yoksa, sadece Allah'ın rızası için yapılıyorsa kıymetlidir. Kuran'da müminlerin güzel ahlakının sadece Allah rızası için olduğu şöyle anlatılır: 

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." (İnsan Suresi, 8-9)

Bir insan için olabilecek en büyük mutluluk ve şeref, Rabbimiz olan Allah'ın kendisinden razı olmasıdır. Allah verdiği tüm nimetlerle kullarını Kendisi'nden razı eder. Bir ayette Allah'ın rızasını kazanmış ve Allah'tan razı olmuş müminlerin mükafaatı şöyle anlatılır:

Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir. (Beyyine Suresi, 8)

Allah rızası, sadece belirli ibadetler veya belirli zamanlar için değil, hayatın tümü için geçerlidir. Aşağıdaki ayette, bir müminin tüm hayatının tek bir amaca yönelik olması gerektiği şöyle bildirilir:

De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162)

GÜNAH VE TEVBE

İnsanları din ahlakından uzaklaştıran sebeplerden bir tanesi, işledikleri günahların getirdiği suçluluk duygusu nedeniyle kendilerini iflah olmaz kimseler olarak görmeye başlamalarıdır. Şeytan bu yersiz düşünceyi sürekli kışkırtır. Bir günah işleyen insana "sen günahkar ve Allah'a karşı isyankarsın, bunu böyle kabul et" mesajı verir. İnsanın günahı ikiyse, bunu hemen dörde, sekize, onaltıya çıkarmaya çalışır. İnsanın günahı nedeniyle Allah'a karşı duyduğu mahcubiyet hissini kullanır ve bunu o insanı Allah'tan tamamen uzaklaştırmak için suistimal eder.

Şeytanın her hilesi gibi bu da zayıftır. Çünkü bir insanın günah işlemesi, onun Allah'ın Katında lanetlendiği ve artık doğru yolu bulamayacağı anlamına gelmez. Değil bir günah, en büyük günahları defalarca işlemiş de olsa, sonuçta her zaman için tüm bunlardan pişman olup Allah'a yönelme imkanı vardır. Allah, günahlarından dolayı samimi bir şekilde tevbe eden, yani bağışlanma dileyip artık o günahı işlememeye azmeden herkesi bağışlayacağını Kuran'da haber vermiştir:

Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)

Allah sonsuz merhamet sahibidir. Allah bir ayette biz kullarına, "Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim" (Bakara Suresi, 160) diye müjde verir. Tevbe imkanı herkes için geçerlidir. Örneğin Allah, Kendisi'ne iman ettikten sonra saparak, altından bir put yapıp ona tapınan bazı Musevilerin tevbesini kabul etmiş ve onları bağışlamıştır:


Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)

Bir insan işlediği günahtan dolayı tevbe ettikten sonra da yeniden gaflete düşüp aynı günahı işleyebilir. Belki bu defalarca tekrarlanır. Ama son bir kez tevbe edip o günaha bir daha dönmediğinde, tevbesinin kabul edilmesini Allah'tan umabilir. 

Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da asıl olan samimiyettir ve samimiyetten uzak bir düşünceyi Allah kabul etmeyecektir. Bazı insanların kapıldığı "ben günah işlemeye devam edeyim, sonra bir gün tevbe ederim" şeklindeki düşünce samimiyetsizdir ve sonu hüsranla sonuçlanabilir. Allah böyle düşünenleri Kuran'da şöyle uyarmaktadır:

Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 17-18)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder